1 yıldır kafasının üstünde hep bir karabulut vardı sanki. Acımasız olaylar yaşamasına rağmen her zaman çok umutlu ve mutluydu hatta tam olarak hayatının en mutlu zamanını yaşıyordu. Annesi ölümle burun buruna gelmiş, dersleri hiç olmadığı kadar kötü, öss senesi denen senenin içinde bulunuyor ve bir erkek arkadaşı olsa da çocuk onu yormaktan başka hiç bir işe yaramıyordu.
Hayatında hiç böyle bir şeyle karşılaşmamıştı. Bu kadar olumsuzluğun yanında sadece arkadaşlarıyla olmak onu mutlu ediyordu. Hiç bir şey yapmaya gerek yoktu hatta somut olarak bile onlarla beraber olması gerekmiyordu. Nasıl bir duyguysa bu yaşadığı..yada ona verilen güven.. Arkadaşlarının da aynı duyguları hissettiğini bilmek..Güven denen şeyin aslında bu dünyadaki en güzel şeylerden biri olduğunu öğretiyordu ona bu arkadaşlık. Bazen kendisini düşünmesine bile gerek kalmıyordu çünkü onu ondan önce düşünün insanlarla sarılıydı etrafı ve bu insanlar anne-babası olmamasına rağmen.
Bazı insanlar onu ve arkadaşlarını birbirlerinin avuçlarının içinde yaşadıkları için eleştiriyorlardı. Bu avuçlar, onu ve arkadaşlarının dışından birinin aralarına girmelerini çoğu zaman zorlaştırıyordu. Onun pek umurunda değildi bu durum çünkü yanındaki insanlarla hayatının sonuna kadar beraber yaşayabilirmiş hatta yeni insanlarla tanışıp, yeni ilişkiler kurmasa da olurmuş gibi geliyordu. Sağlıklı bir durum mu bu? Bence sonunda mutluluk varsa ne fark eder?
Şimdi o bu insanların hepsinden ayrı. Mutsuz mu? Hayır..aksine çok mutlu. Hani demiştim ya somut olarak bile onlarla beraber olması gerekmiyordu diye. Sadece yaşadığı deneyimleri, edindiği tecrübeleri arkadaşları yanındayken kazanmak isterdi. Birbirlerinin güzel anlarını kaçırmalarını istemiyordu. Bazen her şey çok güzel ve eğlenirken içinde bir burukluk beliriveriyordu. "Onlarda burada keşke yanımda olsaydı" diyordu ama ihtiyaçtan değil onlarsız boğazından geçmiyordu.
20 yaşındaydı. Hayatında ilk defa özlemin ne olduğunu öğrenmişti.
16 Ekim 2011 Pazar
12 Ekim 2011 Çarşamba
Dünyadaki en huzur veren ayni zamanda en vicdan azabı çektiren şeyi..
Ne ekersen onu biçersin diye boşuna denmiyor.
Dünya üzerinde böyle bir çark olması, sürekli ve durmaksızın işlediğini bilmek insanlar birbirlerini üzüp, kırıp, canlarını yaktığında en iyi rahatlama ve kendini o noktaya odaklanmadan başka işlere de yoğunlaşmanın tek yolu.
Size bir kötülük, işinizi yolundan şaşırtanın, üzenin, kalbinizi kıranın, aşk acısı çektirenin, emeğinizi çalanın, hak ettiğiniz karşılığı vermeyenin kısacası sizi rahatsız eden her şeyi yapanın bir süre sonra -kısa yada uzun olması hiç fark etmez- bütün yaptıklarının karşılığının ona döneceğini biliyoruz. yada ben karma felsefesine inanan bir insan olarak çark benim için sürekli böyle dönüyordur. Hiç karmayı benimsememiş biri için olaylar belki de böyle gelişmiyordur? O kadarı bilemem tabii inanmayanların yorumları yönlendirsin düşüncelerimi. Ama karma bu dünyada hepimizin inanması gereken bir güç. İnsanı rahatlatıyor. Kafaya takılan onca soruyu, intikam planlarını, kötülük barından düşünceleri kafadan tıpış tıpış göndermesini çok iyi biliyor. İnsana huzur veriyor. "Oda nasılsa ettiğini bulacak" diyor insan kendine.
Birde olayın diğer yüzü var. Melek değiliz hiç birimiz ne de olsa.. Ya kötülük eden, üzen, yıpratan taraf bizsek? İşte o zaman da dönüyor çark ve ettiğimizi buluyoruz.
Dünya üzerinde böyle bir çark olması, sürekli ve durmaksızın işlediğini bilmek insanlar birbirlerini üzüp, kırıp, canlarını yaktığında en iyi rahatlama ve kendini o noktaya odaklanmadan başka işlere de yoğunlaşmanın tek yolu.
Size bir kötülük, işinizi yolundan şaşırtanın, üzenin, kalbinizi kıranın, aşk acısı çektirenin, emeğinizi çalanın, hak ettiğiniz karşılığı vermeyenin kısacası sizi rahatsız eden her şeyi yapanın bir süre sonra -kısa yada uzun olması hiç fark etmez- bütün yaptıklarının karşılığının ona döneceğini biliyoruz. yada ben karma felsefesine inanan bir insan olarak çark benim için sürekli böyle dönüyordur. Hiç karmayı benimsememiş biri için olaylar belki de böyle gelişmiyordur? O kadarı bilemem tabii inanmayanların yorumları yönlendirsin düşüncelerimi. Ama karma bu dünyada hepimizin inanması gereken bir güç. İnsanı rahatlatıyor. Kafaya takılan onca soruyu, intikam planlarını, kötülük barından düşünceleri kafadan tıpış tıpış göndermesini çok iyi biliyor. İnsana huzur veriyor. "Oda nasılsa ettiğini bulacak" diyor insan kendine.
Birde olayın diğer yüzü var. Melek değiliz hiç birimiz ne de olsa.. Ya kötülük eden, üzen, yıpratan taraf bizsek? İşte o zaman da dönüyor çark ve ettiğimizi buluyoruz.
9 Ekim 2011 Pazar
soru?
İnsan herşeyi bir kalıbın içine sokmayı ne kadar da çok seviyor. Sanki herşeyin olması gereken bir prosedürü varmış gibi davranıyor. Eğer mavi ve sarı karışırsa yeşil olur! Koyu yeşil mi olacak yoksa açık yeşil mi? Sarıdan mı daha çok katılacak yoksa maviden mi? Kimse bunu düşünmeden hep akla gelen yeşil olması gerektiği gibi bütün olaylarında kesin bir çözümü olması gerekiyormuş gibi davranıyor, hayal ediyor.
İnsan sahnenin arkasında neler olduğuyla ilgilenmiyor. Kendini show, eğlence, eleştiri yapılabilen o gösteriş kısmına kaptırmış ve empati yapmadan sanki gözlemledikleri aynı kendisi gibi bir insan değilmişcesine olayları değerlendirip, yargılıyor.
İnsanı bu hale getiren ya da bu şekilde davranmaya iten nedir? Kendini herşeyin üstünde görmelesini sağlayan o bencil ego mu yoksa kendi benliğine duyulan güvensizlik, başka şeyleri kendisinden
daha küçük görerek kendi kusurlarını kapatma isteği, bir çeşit kendinden kaçış, kendini kandırış mı? Ya da en basiti dünya çok acımasız bir yer ve kimse kimsenin arka sahnesiyle ilgilenmiyor mu dersiniz?
İnsan sahnenin arkasında neler olduğuyla ilgilenmiyor. Kendini show, eğlence, eleştiri yapılabilen o gösteriş kısmına kaptırmış ve empati yapmadan sanki gözlemledikleri aynı kendisi gibi bir insan değilmişcesine olayları değerlendirip, yargılıyor.
İnsanı bu hale getiren ya da bu şekilde davranmaya iten nedir? Kendini herşeyin üstünde görmelesini sağlayan o bencil ego mu yoksa kendi benliğine duyulan güvensizlik, başka şeyleri kendisinden
daha küçük görerek kendi kusurlarını kapatma isteği, bir çeşit kendinden kaçış, kendini kandırış mı? Ya da en basiti dünya çok acımasız bir yer ve kimse kimsenin arka sahnesiyle ilgilenmiyor mu dersiniz?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)